CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Grup Toplantısında; kendisinin şehitlerle ilgili mesajını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımı gösterdi ve “Tüm vatandaşlarımızın dikkatine: Askerlerimiz şehit olduğunda, CHP’nin Genel Başkanının tweeti: ‘Pençe Kilit Operasyon bölgesinde, PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan altı askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.’ Sayın Bahçeli, bugün dedin ya; ‘PKK’nın adını anmaz onlar, hain onlar.’ PKK’nın adını anmayan bir hain arıyorsan, işte Recep Tayyip Erdoğan’ın tweeti. Öyle bedava siyaset yok artık. Hain arıyorsan burada” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün TBMM’de, parti grup toplantısında konuştu. Grup Toplantısında önce, CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın çağrısıyla; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitler için bir dakika süreyle saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşunun ardından kürsüye gelen CHP Lideri Özel, şunları söyledi:
“Türkiye olarak içimizi yakan, acı haberler aldığımız bir hafta sonunu büyük acılarla geçirdikten sonra dün, bütçe görüşmelerini gerçekleştirdik. Bugün milli iradenin tecelligahı, bu yüce çatının altında ağır bir atmosferde bir grup toplantısı yapıyoruz. Cuma akşamı geç saatlerde, Irak’ın kuzeyinden ilk kötü haber geldi. Altı gencecik vatan evladımız; Piyade Teğmen Ramazan Günay, Piyade Uzman Çavuş Mehmet Serinkan, Piyade Uzman Onbaşı İsmail Yazıcı, Piyade Sözleşmeli Er Semih Yılmaz, Piyade Sözleşmeli Er Çağatay Erenoğlu ve Piyade Sözleşmeli Er Emre Taşkın; PKK’lı teröristlerle girilen çatışmada şehit oldular. Bırakın altı şehidi, bir tek evladımız şehit olduğunda bu ülkede hepimizin yüreklerine ateş düşüyor. Şehit haberlerini aldıktan saatler sonra, Menemen’de devrim şehidimiz Kubilay’ın anma törenindeydim. O törende şehidimiz Kubilay’ı andık. Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’i var edenlere; kuranlara, kurtaranlara bu ülkeyi bir kez daha minnet duygularımızı ifade ettik. Ardından da bir gece önce evladını kaybeden, şehit teğmenimiz Ramazan Günay’ın İzmir’de ikamet eden ailesine taziye ziyaretinde bulundum. Hepimiz adına, hepimizin yüreğini yakan duygularımızı paylaştık. Son derece duygulu, son derece nasıl bir sorumluluk taşıdığının farkında olan bir babanın metaneti ve bizlere söyledikleri, gerçekten bir kez daha böyle bir ülkede, böyle bir ülkenin vatandaşları olmanın, böyle bir ülkenin kurucu partisinin mensupları olmanın, şahsım adına genel başkanı olmanın hepiniz adına da üyeleri olmanın bir kez daha gururunu yaşadım. Altı şehidimizin haberinin ardından daha o büyük travmaya ne diyeceğimizi, ne yapacağımızı, artık böyle haberlerin gelmemesi için ne olması gerektiğini, bize ne sorumluluk düştüğünü konuşurken, düşünürken; bir altı şehit haberi daha geldi. Pençe Kilit Operasyon bölgesinden bu kez; Piyade Uzman Çavuşumuz Ahmet Arslan, Piyade Uzman Çavuşumuz Abdulkadir İyem, Piyade Sözleşmeli Erlerimiz Enis Budak, Cebrail Dündar, Kemal Aslan ve Semih Yılmaz’ı kaybettiğimizi öğrendik. Yüreğimiz yandı. Bağrımıza, böğrümüze taş oturdu. Gırtlaklarımız düğümlendi. ve hep beraber bir yandan bu büyük acıyı yaşadık, ve bir yandan kahraman ordumuza, ailelerine, halkımıza, milletimize baş sağlığı dileklerimizi ilettik. Biz teröristlerle mücadelesinde her zaman olduğu gibi kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, onun mensuplarının, komuta kademesinin arkasında olduk, olmaya devam edeceğiz. Bir kez daha hem Silahlı Kuvvetler’e, hem aileye, bütün ailelere, hem de milletimize CHP Grubu olarak baş sağlığı diliyoruz.
ANKARA’DA BİRİLERİ ALIŞILMIŞ EZBERLERİ TEKRAR ETMEKLE VE TEKRAR ETTİRMEKLE MEŞGULDÜLER: Elbette siyasi partiler böyle durumlarda, ülkede takındıkları sorumluluğun, üstlendikleri sorumluluğun gereğini yerine getirmek zorundadırlar. Biz bir yandan birlik, beraberlik, dayanışma duygularını ifade ederken; birileri de bir yandan kendi sorumluluklarını örtmek, birilerini kendi sorumluluklarına ortak etmek ve süreci kendileri açısından hasarsız atlatmanın hesabı kitabı içine girdiler ve bir büyük oyunun, bir büyük aldatmacanın, bir büyük yeni algı operasyonunun da ilk günlerini yaşadığımızı, akıl sahibi, vicdan sahibi her birimize hissettirdiler. Biz şehitlerimizi, ailelerini, şu anda sınır ötesinde vazife başındaki askerlerimizi düşünürken, onlar için kafa yorarken; Ankara’da birileri alışılmış ezberleri tekrar etmekle ve tekrar ettirmekle meşguldüler. Biz 12 askerimizin nasıl şehit olduğunun, Pençe Kilit operasyon bölgesindeki askerlerimizin durumunun milletimize anlatılmasını, Meclis’in bilgilendirilmesini; Cumhurbaşkanı ya da Milli Savunma Bakanı eliyle hem halkın huzuruna çıkıp bir şeyler söylenmesini, hem de parti gruplarının bilgilendirilmesini, Meclis’in bilgilendirilmesini talep ettik. Çünkü bölgeden; çok çelişkili haberler geliyordu, gelmeye de devam ediyor. Rakamlarla ilgili haberler gelmeye devam ediyor, oradaki şartlarla ilgili haberler gelmeye devam ediyor. Bu konuda sorularımızı, endişelerimizi, önerilerimizi birazdan sıralayacağım.
SUUDİ ARABİSTAN KRALI ÖLÜNCE MİLLİ YAS İLAN EDİLMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORLAR. AMA BU MİLLETİN 12 EVLADI HAYATINI KAYBETTİĞİNDE, MİLLİ YAS EDİLECEK BİR ŞEY GÖRMÜYORLAR: Bir yandan da çok halkı bir talep yükseldi. 12 tane vatan evladı hayatını kaybetmiş. 12 tane ev gördük; fakir, birileri diyor ki ‘yıkılacak evlerde oturanlar, bu ülkenin yıkılmasına engel oluyorlar…’ Gerçekten doğruydu. Ama o fotoğraflara bakarak, böylece cafcaflı cümleler kurarak, Twitter’de bunları paylaşarak olmayacaktı. Hepimiz bir şey hissediyorduk. ve dedik ki, öncelikle hep beraber bir Milli Yas ilan edilsin. Üç gün boyunca; bayraklar yarıya indirilsin, eğlenceler iptal edilsin, açılışlar iptal edilsin, varsa festivaller iptal edilsin; ve bu ülke bu acıda ortaklaşsın dedik. Bu daha önce yapılmadı mı, yapıldı. Kanunu var, yetkisi belli, ilan edecek kişi Cumhurbaşkanı, belli. Ama hiç oralı olmadılar, hiç bunu duymadılar, hiç bunu hissetmediler. Daha önce bu yetkiyi Suudi Arabistan Kralı öldüğünde üç gün süreyle kullanmışlardı. Onlar Suudi Arabistan Kralı ölünce bu ülkede milli yas ilan edilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Ama bu milletin 12 evladı hayatını kaybettiğinde, burada Milli Yas edilecek bir şey görmüyorlar. İşte böyle bir anlayışla karşı karşıyız, muhatabız; ve onlar iktidar, biz muhalefet tarafındayız.
‘HAYIR’ DEDİLER, ÖNLERİNDEKİ MİKROFONU İTTİLER: Ve o gün, ikinci altı şehidimiz geldiğinde; Meclis çalışma halindeydi, daha öncekinde olduğu gibi. Daha öncekinde olduğu gibi o gün de Meclis’e bir bilgilendirme yapılmadı. Arkadaşlarımızın bütün ısrarlarına rağmen de Bakanlar Kurulu sıralarında eskiden oturan, şimdi tesadüfen bütçe olduğu için orada olan, Hükümetin etkin bir bakanı, ekonominin başındaki bakana Grup Başkanvekilimiz talep etti: Bilgilendirme yapmayacak mısınız, diye. Meclis Başkanvekili döndü, ‘hayır’ dediler. Sözü alıp da bu acıda ortaklaşmak ya da bir bilgilendirme yapmak, bu bilgilendirmenin yapılacağı günü, saati söylemek… Buna bile tenezzül etmediler. ‘Hayır’ dediler, önlerindeki mikrofonu ittiler.
BİLGİLENDİRME YAPILMADAN, SİZİN SORUMLULUĞUNUZA ORTAK OLACAK, SİZİ MEŞRULAŞTIRACAK, SİZİNLE BİRLİKTE HİÇBİR İMZAYI ATMAYACAĞIZ: Devamında biz artık başka bir şeyle karşı karşıyaydık. Her zaman olduğu gibi; bir A4 kağıt, iki paragraf yazı, ‘altına hep birlikte imza atalım, terörü kınayalım, şehitlerimizi analım.’ ‘Milli Yas ilan etmeyelim, gerek yok; Suudi Kralı kadar değerli değiller’, ‘Ne yaşanıyor onu size anlatmayalım, çünkü milletin vekili olsanız da sarayın muhatabı değilsiniz. Ama bir göreviniz var, bu A4 kağıda imza atacaksınız, hep beraber kınama yapacağız.’ Dedik ki: Milli Yas ilan edilmeden, bu Meclis bilgilendirilmeden, bu devletin geleneklerinde vardır; başta ana muhalefet partisi, muhalefet partilerine gerekli bilgilendirme yapılmadan, sizin sorumluluğunuza ortak olacak, sizi meşrulaştıracak, sizinle birlikte hiçbir imzayı atmayacağız.
BİR SONRAKİ ŞEHİT CENAZESİNE KADAR UNUTAN ANLAYIŞ İLE ORTAKLAŞMADIK, ORTAKLAŞMAYACAĞIZ: Biz artık hiçbir evladımız bir daha şehit olmasın diye, askerlerimiz daha iyi korunsun diye, kimse şehitlerimiz üzerinden siyaset yapmasın diye, anneler gözyaşı dökmesin diye; artık sizin istediğiniz A4’ler üzerine imzalar koyup, iktidarın peşinden koşturup; terör belasını bu topraklardan silmek yerine bir sonraki şehit cenazesine kadar unutan anlayış ile ortaklaşmadık, bundan sonra da ortaklaşmayacağız.
İŞTE BAKSINLAR CHP BURADA, GRUP BURADA: Şimdi iktidara müzahir o köşe yazarları, şimdi dün bütçe konuşmasında; ‘CHP’de farklı düşünenler var’, ‘CHP’de, ‘iktidar partisiyle birlikte olmalıydık, ona destek vermeliydik’ diyenler var’ diyenler var ya; işte baksınlar CHP burada, Grup burada.
KENDİMİZE GÜVENİYORUZ, KİMSEDEN KORKMUYORUZ: Böyle bir yanıtın, bunlara verilmesi gerekiyordu. Zorlu bir döneme giriyoruz. Göğüs göğüse mücadeleye gireceğiz. Nelerle muhatabız biliyoruz. Bizin nelerle muhatap edecekler göze alıyoruz. Onlardan korkmuyoruz, ama bu partinin karşısındakinden değil, arkasında durduğunu düşündüğünden bir dost ateşi almak dışında bir endişesi yoktur, kendimize güveniyoruz, kimseden korkmuyoruz.
CHP’Yİ BUNDAN ÖNCE HESABA KATMAYANLAR, BUNDAN SONRA O KİRLİ HESAPLARINI İKİ KERE YAPSINLAR: 1984’ten beri kaç ortak bildiri imzaladık. Sonucunda ne elde ettik, neyi çözdük, neyi başardık, hala daha niye annelerin gözü yaşlı, babaların yüreğinde taş var. ve halen daha sürekli, ne zaman ama ne zaman; Türkiye’de artık bir şeyler iyiye gidecek denildiğinde, şehit cenazeleri geliyor. Artık insanlar su sorunun cevabını istiyorlar. Öyle ne ezbere iktidar var, ezbere muhalefet var. CHP’yi bundan önce hesaba katmayanlar, bundan sonra o kirli hesaplarını iki kere yapsınlar. Çünkü yanılacaklar.
SUUDİ KRAL’A YAS İLAN EDİP MEHMETÇİĞE YAS İLAN ETMEYENLERİN SİYASİ KONVOYUNUN PEŞİNE TAKILACAK BİR CHP YOK, OLMAYACAK: 2012’ydi, 16 şehit vardı, ‘Meclis toplansın’ denilince, AK Parti’nin sözcüsü ‘Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclis’i toplamaya gerek yok’ diyordu. O günlerden bu günlere değişen bir şey yok. O günlerden bu günlere şehidi uğurlarken bir konvoy, bir konvoyda hepimiz varız. O ay yıldızlı al bayrağın arkasındaki o konvoyda hepimiz varız. Ama şehidi uğurlayan o konvoyda olmak, şehidin arkasından sorumluluğu taşıyan iktidar partisinin, ‘Birkaç Mehmet şehit oldu diye’ Meclis toplamayanların; Suudi Kral’a yas ilan edip Mehmetçiğe yas ilan etmeyenlerin siyasi konvoyunun peşine takılacak bir CHP yok, olmayacak.
SORUMLULUĞUMUN FARKINDAYIM, SORUMLULUĞUMUZUN FARKINDAYIZ: İktidar demokratik değilse, geldiği demokrasiyi araçsallaştırıp, gücünü mutlaklaştırıyor, her geçen gün demokrasiden uzaklaşıyor, her geçen gün biraz daha acımasızlaşıyorsa, sertleşiyorsa, faşizme kayıyorsa, faşizm dönemlerindeki uygulamaları örnek alıyorsa o iktidara; ‘sen niye böyle yapıyorsun’ denmez. Mikroba hastalık yaptığı için hesap soramazsınız. Ama böyle bir iktidar gücünü mutlaklaştırıyorken, karşısında muhalefet iktidara varlığıyla güç verip, eylemleri ile onu sorgulamıyorsa, o ülkede iktidar değil muhalefet sorgulanır. Sorumluluğumun farkındayım, sorumluluğumuzun farkındayız.
YAPTIKLARI DEZENFORMASYON, BİZDEKİ BİR EKSİKLİKTEN DEĞİL, EZBERLERİ BOZULDUĞU İÇİNDİR: Tartışmanın bir de maddi tarafı var. Maddi tarafı şu: Bir bildiri imzaladık, ‘CHP bu bildiriye imza koymadı.’ Doğrudur. Böyle bir bildiri imzaladılar, bu bildiriye biz imza koymadık. Sonra bir yalana sarılıyorlar, ‘CHP tepki gelince kendisi bildiri imzaladı.’ Biz, bu bildiri imzalanırken, hazırlanırken; ‘Yollayın o bildiriyi görelim’ bile demedik. Soruyorlar ya, ‘Hangi kelimesine karşısınız.’ Çünkü dedik ki; bu milletin evlatları nasıl öldü, niye öldü, hangi tedbirler alınmadı, bundan sonra hangi tedbirler alınmalı konuşulmadan; yas ilan olunmadan, gerçekten bu konuda samimi bir bilgilendirme olmadan, biz kimseyle ortaklaşmayız dedik, durduğumuz yerde durduk. Diyorlar ki, ‘Sonra onlar atmayınca’ yalana bak, ‘Tepki geldi de sonradan bildiri imzaladılar.’ Ömer Çelik, bu yalanı atıyor; koca koca gazetelerin, koca koca yazarları, baş yazarları demiş ki; ‘CHP sonradan kendi bildirisini imzaladı.’ Meclis tutanaklarını açın, bu bildiri okunduğu dakikada, ardından Grup Başkanvekilimiz söz alıyor ve bu bildiriyi satır satır okuyor. Bu bildirinin hazırlanma talebi geldiğinde, üç Grup Başkanvekilimiz ile görüştük. ‘Taleplerimiz yerine gelirse ne ala, gelmezse kendi bildirimizi hazırlayalım’ dedik. Dört partinin bildirisinin okunduğu dakika ile CHP’nin bildirisinin okunduğu dakika aynı dakikadır; Meclis tutanaklarında vardır, canlı yayında izlenmiştir. Herkes oradan görebilir ki; bu ciddi bildiriyi, bu şeklen ve diğerine göre çok daha ciddi bildiriyi; bu içerik olarak, diğeri büyük bir hatadır, terörü kınarken, terörü lanetleyen bu bildiriyi; şehitlere sahip çıkan, ailelerine karşı sorumluluğu hatırlatan Gazi Meclis’in sorumluluklarına söyleyen, dört başı mamur bu bildiriyi, büyük bir onurla, büyük bir gururla; CHP Genel Başkanı ve Grup Başkanı olarak; Grup Başkanvekillerimle birlikte imzaladık ve o dakika yayınladık. Yaptıkları dezenformasyon, bizdeki bir eksiklikten değil, ezberleri bozulduğu içindir.
SAYIN BAHÇELİ, PKK’NIN ADINI ANMAYAN BİR HAİN ARIYORSAN, İŞTE RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN TWEETİ: Sonra, ‘CHP’nin bildirisinde PKK yazmıyormuş, çünkü CHP ‘PKK’ diyemezmiş.’ Şimdi, tüm vatandaşlarımızın dikkatine: Bu askerlerimiz şehit olduğunda, CHP’nin genel başkanının tweeti, ‘Pençe Kilit Operasyon bölgesinde, PKK’lı teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan altı askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.’ Aynı olay olduğunda, Sayın Bahçeli; bugün dedin ya, ‘PKK’nın adını anmaz onlar, hain onlar.’ PKK’nın adını anmayan bir hain arıyorsan, işte Recep Tayyip Erdoğan’ın tweeti. Öyle bedava siyaset yok artık. Hain arıyorsan burada.
BUNLARI SORGULAMAK, BUNLARA CEVAP İSTEMEK; SUÇ DEĞİL, HATA DEĞİL, BİR MUHALEFET PARTİSİ OLARAK HAKKIMIZDIR, ÖDEVİMİZDİR, TERK EDEMEYECEĞİMİZ SORUMLULUKLARDIR: Elbette sorularımız var. Bakan, randevu alıp gelse, kapalı toplantı istese; Meclis’te olsa Meclis’te, partide olsa partide, Grupta olsa Grupta; sorularımız, endişelerimiz var. 20 aydır, Pençe Kilit Operasyonu yapılıyor. Şehit geldikçe hatırlanıyor oradaki askerler; bir de aç kaldıklarında, milletvekillerine whatsapp’tan attıkları videolarla… Bu operasyonun amacı ne, hedefi ne, hedefine ulaştı mı? Ulaştıysa niye oradayız, ulaşmadıysa neden ulaşmadı? Bunun tane tane anlatılması lazım. Saldırıya uğrayan üs bölgelerinde terörist taarruzları; mevsimsel şartlara karşı yeterli korumaya sahip olunmadığı için mi başarılı oluyor? Uygun şekilde tahkimat yok mu? Bu şartlarda koruyamıyorsak, Mehmetçiğin güvenliği için başka tedbirler alınması gerekmiyor mu? Bölgede meteorolojik şartlar çok çetin, insansız hava araçlarının meteorolojik nedenlerle uçamadığı durumlarda; gözetleme zafiyetini giderecek ilave tedbirler alınıyor mu? Alınmıyorsa niye alınmıyor, eldeki kabiliyetler nelerdir? Üs bölgelerinin termal kameralı ve benzeri elektro-optik sistemleri, nicelik ve nitelik olarak yeterli mi değil mi? Yetersizse, ne için hızla giderilmemektedir? Özellikle altın saat olarak tabir edilen süre içinde; sağlık desteği ve tıbbi müdahale için imkan ve kabiliyetler yeterli mi? Harp cerrahisi ve askeri hastane mantığı ile mücadele etmek gerekirken, 15 Temmuz sonrasında kapatılan askeri hastaneler ve ortaya çıkan zafiyet bu ölümlerde ne kadar pay sahibi? Son dönemde yoğunluğu artan terörist saldırılarda üçüncü ülke veya grupların, istihbarat ve benzeri destekleri var mı? Bunları sorgulamak, bunlara cevap istemek; suç değil, hata değil, bir muhalefet partisi olarak hakkımızdır, ödevimizdir, terk edemeyeceğimiz sorumluluklardır. Bu soruyu kimse kendi menfaati için değil, bir daha oradan tek bir Mehmetçik, hayatını kaybederek gelmesin; bir daha 81 vilayetin herhangi birisine ateş düşmesin diye bunları sormak ve takip etmek mecburiyetindeyiz.
DEDİM Kİ, ‘OTURDUĞUM KOLTUĞUN HAKKINI VERMEMİŞ OLURUM, O KOLTUK BUNA MÜSAİT DEĞİL: ‘ Teğmen Ramazan Günay’ın İzmir’deki evini ziyaret ettiğim gibi bütün şehitlerimize son görevi yerine getirmek, hepimizin sorumluluğu olduğundan; memleketim Manisa’daki şehit haberini alınca Manisa’ya gittim ve Enis Budak’ın; daha önce birlikte fotoğraflarımızın olduğu, muhabbetimizin olduğu, sevdiğim gencecik bir kardeşimin cenazesine gittim. Cenaze Akhisar Askeri Havalimanı’na ulaştırılıyordu, oraya gittik. Dört saat gecikmeli geldi; ailesi, babası, amcası, ikiz kardeşi, altı kız kardeşi ile birlikte askeri havalimanının bahçesinde dört yüze yakın ailesine mensup acılı insan ile birlikte saatlerce orada bekledik. Bütün milletvekillerinden, özellikle Ege bölgesi milletvekillerinden; bizim buradan iktidar partisi, ilçelerden, Manisa’nın ilçelerinden, yakın illerden cenazeye insanları taşıyorlar, götürüyorlar, bir provokasyon bilgisi var; cenazeye katılmak için otobüse binmiş, orada konuşulanlar var, Özgür Özel gelince yuhlayacaksınız, o tarafa doğru yükleneceksiniz, otobüslerde ‘Özgür dışarı’ denilince; iyi niyetli o otobüsteki birkaç kişiden; milletvekillerimize, yöneticilerimize gelen bilgiler var. Devlete gelen bilgiler var. ‘Askeri törene katıldınız, uçağınız varmış iptal ettirdiniz, isterseniz camiye gelmeyin’ dediler. Dedim ki, ‘Eğer ben bir provokasyon olacak diye üçü, beşi, onu, 100 kişiyi; benim memleketimde beni sözde itibarsızlaştıracaklar diye korkup da bir şehit cenazesine gitmemeye kalkarsam, oturduğum koltuğun hakkını vermemiş olurum, o koltuk buna müsait değil.’
MANİSA’DA KIRKAĞAÇ’TAKİ ADAY ADAYI BİR KADININ NASIL PROVOKASYONU GÜN BOYUNCA ORGANİZE ETTİĞİ…: Tek tek, isim isim çıkıyor. Nasıl ki Gaziantep’te çelengimize saldıran AK Parti’nin aday adayı çıktıysa; Manisa’da Kırkağaç’taki aday adayı bir kadının nasıl provokasyonu gün boyunca organize ettiği, nasıl orada saldırıları başlattığı ve teker teker isim isim her birisi ortaya çıkıyor. Benim üzüntüm; bir şehit cenazesini Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve hepimize yakışır bir şekilde uğurlayamamış olmaktır. Cenaze namazından sonra bir saygı duruşuna geçip, şehidimizin naaşını uğurlayabileceğimiz sırada; harekete geçirilen o güruhun buna mani olmasıdır. Yapılan saygısızlık ne banadır ne partimedir; üzülerek söylüyorum ki şehidimizin aziz hatırasınadır. Buna tevessül edenlere yazıklar olsun.
ÜÇ TEŞEKKÜRÜM VAR: Üç teşekkürüm var: Bir, Manisa Valisi’ne. İki Manisa Emniyet Müdürü’ne ve Emniyetteki arkadaşlarımıza, ki Sayın Ali Yerlikaya’yı arayıp, teker teker isimleri ile hem Valimize, hem Emniyet mensuplarına teşekkür ettik. Ayrıca, hiç üzerlerine düşmezken, acılarını yaşamak yerine bu meselede defalarca telefon eden, ‘biz çok üzüldük, bu şehidimize yapılmamalıydı, size de yapılmamalıydı, bunu yapanları lanetliyoruz’ diyen aile; bir de dün basın mensuplarının karşısına geçmiş, ‘protestolarla ailemizin ilgisi yok, Özgür Bey bizim ailemizin çocuğu, Manisa’nın evladı, onunla gurur duyuyoruz, yapılanları lanetliyoruz’ diyen Budak ailesine bu acılarına rağmen, bu hakkaniyetsizliğe ses çıkaran koca yürekli insanlara yürekten teşekkür ediyorum.
HALEN DAHA BU KÖTÜCÜL AKILLA, ‘ÖNCE İMZA ATSAYDIK, SONRA ELEŞTİRSEYDİK’ DİYEN VARSA, AKLINI PEYNİR EKMEKLE YEMESİN: Bir yandan dün Elazığ’da Sayın Meral Akşener’in yolladığı çelengi de parçalamışlar. Büyük ayıptır, büyük yanlıştır; ama muhatap olduğumuz kötülüğü tanımak için çok önemli bir göstergedir. Meral Hanım, partisi ortak bildiri yapalım dedi, imzayı attı, ancak Meral Hanım’ın çelengini de parçalıyorlar. Biz son yıllarda saydım, 28 imza atmışız. Biz imza atmışız, onlar Genel Başkanımızın önüne kurşun koymuşlar. Biz imza atmışız, onlar Genel Başkanımıza Grup çıkışında yumruk attırmışlar. Biz imza atmışız, onlar gitmişler Çubuk’ta Genel Başkanımıza linç etmeye çalışmışlar. Linçten sonra da Çubuk’a gitti diye, ‘Nereye gideceğine dikkat etsin’ demişler, Anıtkabir’de bile Genel Başkanımızın elini havada bırakmışlar. Halen daha bu kötücül akılla, ‘Önce imza atsaydık, sonra eleştirseydik’ diyen varsa, aklını peynir ekmekle yemesin.
BUNLAR KÖTÜ İNSANLAR: Bütün akıl veren, kötü niyetli ya da iyi niyetli; akıl veren yazan çizen herkese söylüyorum, karşımızda olanların durumu şudur: Recep Tayyip Erdoğan kötü bir siyasetçi değil, iyi bir siyasetçi. Devlet Bahçeli de öyle, çok iyi siyasetçi. Ama bunlar kötü insanlar, kötü insanlar.
YERE BATSIN YERLİLİĞİN, YERE BATSIN MİLLİLİĞİN: Kimseden aferin bekleyerek siyaset yapmayız. Ama bugüne kadar imza atınca, ‘Aferin attı’ diyen yok. İmza atınca ‘CHP birlik ve beraberliğin teminatı’ diyen yok. Seçim sath-ı mailine gidince montaj videolarla bizi Kandil ile birlikte göster, İstanbul seçimlerinden önce, ‘Bunlar kazanırsa, İSPARK’ı PKK’ya verecekler’ de; sıkışınca son gece Abdullah Öcalan’dan mektup okut; ondan sonra yerli ve milli siyaset: Yere batsın yerliliğin, yere batsın milliliğin.
AĞZINA GELENİ SÖYLEYEN DEVLET BAHÇELİ, AĞZINI AÇ DA KONUŞ BAKALIM: Bir de dün Meclis’te yaşananlar var. Değerli Grup Başkanvekillerim orada, biz de oradayız. Daha Meclis’e giriyorum, basın mensupları mikrofon uzattılar: ‘Sayın Bahçeli dedi ki, ‘HDP’yi dinlemeyeceğim, CHP’yi dinlemeyeceğim. Anayasa Mahkemesi’nin yapması gerektiğini yapıyorum.’ ‘Anayasa Mahkemesi’ni kapat’ diyor ya… O kapatmıyor, ben tepki gösteriyorum. ‘Ne diyeceksiniz?’ Dedik ki, ‘Can sağ olsun. Ben de onları dinleyemedim. Muhalefete muhalefet etmeyeceğim, değerlendirmem bununla sınırlı kalsın’ dedim, içeri girdim. Çünkü gün, birbiriyle uğraşma günü değil. Bütçe konuşulacak. Şehitler var. Uzatmayalım dedik, geçtik. Sayın Devlet Bahçeli, HDP’yi dinlemedi, CHP’yi dinlemedi. Ama Sayın Devlet Bahçeli, oturdu HÜDA PAR’ı dinledi, ittifak ortağı HÜDA PAR’ı. HÜDA PAR’ın genel başkanı, konuşması sırasında, önce bir kere, mikrofon kapandı diye açılınca ikinci kez elinde hilafet yeşili parti programı ile sanki inadına dönüp, MHP sıralarına bakarak, şunları okudu: ‘Olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik ve federasyon gibi yönetim modelleri serbestçe tartışılabilmelidir. Özerklik, eyalet sistemi, federasyon… Bunların olumlu, olumsuz yanları varmış, eğer olumsuz yönlerini say deseniz bana düşse neler söyleyeceğimi benden iyi bilirsiniz… Ama niye bana düşsün? Bunlar ittifak ortağı değil mi? HÜDA PAR ile ittifak yapmadılar mı? Olumlu yönlerini biri saysın, olumsuz yönlerini biri saysın. Haydi, Recep Tayyip Erdoğan federasyonun, özerkliğin, eyaletlere bölünmenin olumsuz yönlerini saysın: Rabia yapsın, ‘tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan’ diye saysın. Bunları sayınca der ki federasyon olursa, eyalet olursa; ‘tek vatan, tek bayrak, tek devlet’ olmaz, bunlar olumsuz yönleri. Olumlu yönlerini kim sayacak? Ağzına geleni söyleyen Devlet Bahçeli, ağzını aç da konuş bakalım, bu sistemin olumlu yönlerini de sen anlat ittifak ortağın yerine.
SAYIN BAHÇELİ, İTTİFAK ORTAĞININ SÖZLERİ İLE SÖYLEYEYİM: ‘KİMLER KİMLERLE BERABER’: Sayın Bahçeli’nin konuşmasını dinlemediği CHP’nin… Rahmi Aşkın Türeli’nin ve Gökhan Günaydın’ın konuşmalarını dinlemediler. Bu iki konuşmacı, partimizin üyesi, partinin yazılı tüm dokümanları ile bağlılar, başta da parti programı. Konuşmayı dinlemediği CHP’nin parti programında, ‘CHP, Atatürk milliyetçiliğini benimsemektedir, CHP Türkiye’nin bölünmesine, parçalanmasına yönelik tüm düşünceleri kesinlikle reddeder’ yazıyor. HÜDA PAR’ın parti programında ise ‘Olumlu ve olumsuz tüm yönleriyle eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim sistemleri tartışılmalı, Anayasanın ilk dört maddesi tartışılmalıdır’ diyor. Alın size CHP, alın size HÜDA PAR. Sayın Bahçeli, ittifak ortağının sözleri ile söyleyeyim: ‘Kimler kimlerle beraber.’
CHP OLARAK; YENİ BİR YOL AÇIYORUZ. YOLUMUZ DOĞRUDUR, BU YOLDA CESARET VE KARARLILIKLA YÜRÜYECEĞİZ: Bu iktidar herkes bilsin ki devlet değildir. Devletin kanatları, iktidarı korumak için değil; halkı, milleti korumak içindir. Parti, parti devleti olmaz; devletin de partisi olmaz. Ama muhalefet de ne devlet için, ne iktidarı arkalamak için, ne zor durumda düştüm dediğinde iktidarı meşrulaştırmak için; ancak ve ancak yetkinin alındığı millet için yapılır, halk için yapılır. Biz, bize oy verenlerin; Saray rejimine oy vermediğini biliyoruz, bu anlayışa oy vermediğini biliyoruz. Bu yüzden de biz, milletin olmayan bu yoldan yürümeyeceğiz. Her alanda yetki kullanıp, hiçbir sorumluluk almayan iktidarı o konforlu alanında rahat bırakmayacağız. 86 milyon için, CHP olarak; yeni bir yol açıyoruz. Yolumuz doğrudur, bu yolda cesaret ve kararlılıkla yürüyeceğiz.
ARTIK YETER: Ben neye imza atıp, neye imza atmadığımı söylediğimde; çıkmış birisi ‘bana masal anlatma’ diyor. Bir masal anlatayım: Bir varmış, bir yokmuş… Ülkenin birinde zalim ve zengin bir kral yaşarmış. Kendisi zenginmiş, halkı çok fakirmiş. Kendi çocukları nasıl olduğu bilinmeden, işler kurar, zengin olur, gemiler alır, filolar kurar, ticaret yapar; bir eli yağda, bir eli balda yaşarmış. Ama halkın çocukları hem fakirmiş hem de işsizmiş. Bu çocuklar fakir ve işsiz olunca, bu işsiz, fakir, gariban çocuklar; kralın ordusu için, gider o orduda asker olurlarmış. O fakir çocuklar, ülkeleri için savaşırken; kral sarayında oturur, ama bir gün o çocuklar ölüp de şehit düşünce, kral hemen o çocukların fakir evlerine kocaman bir bayrak astırırmış. Kral, cenazeye koştururmuş. Bir eliyle tabutu tutar, bir eline mikrofon alır; konuşmalar yapar, nutuklar atarmış. Şehidin annesi bayılınca, annesine bir iğne; başlarını sokacakları bir ev, varsa kardeşi ona bir iş verilir, sonra kral sarayına döner, fakir çocuklar tekrar orduya gidermiş. Zenginlerin çocukları, kralın çocukları para kazanmaya devam eder; fakirlerin çocukları da ölmeye devam edermiş. Bu hikaye, bu ülkede sürekli devam edermiş. Zenginler, kralın çocukları bedelli askerlik yapar; gariban çocukları bedel öder, şehit düşermiş. Günün birinde birileri çıkmış, o ülkenin evlatları çıkmış ve ‘kral çıplak’ dememişler ama ‘halk fakir, kral zengin, artık yeter’ demişler. Artık yeter. Bu ülke herkes için zenginleşene kadar, hep birlikte çalışacağız, fakir fukaranın şehit olduğu, bunların zengin olduğu düzene dur diyeceğiz. Artık yeter, artık yeter, artık yeter.”